1 Aralık 2011 Perşembe

YÖK'ün Katsayı Meselesi

Yüksek Öğretim Kurumu'nun lise düzeyinde eğitim gören öğrencilere uygulamış olduğu ve sayısal, sözel, eşit ağırlık, dil, ve ayrıca meslek edinmeye yönelik olarak ayrılan, ve yükseköğretime geçişte alan puanı olarak hesaplanan orta öğretim başarı puanı günümüze kadar, kendi alanı dışında tercihte engelleyici fakat meslek edinmeye yönelik kurumlarda örneğin anadolu öğretmen liselerinde, öğretmenlik tercih edildiği takdirde destekleyici görev görmekteydi. Yeni düzenlemeye göre ise her öğrencinin orta öğretim süresince elde ettiği başarının 0,12 ile çarpılmasıyla elde edilecek puan genel puana yansıtılacak. Bu düzenleme ile, başarabilen öğrenciler kendi eğitim aldıkları alan dışındaki alanlarda da özgürce tercih yapabilme hakkına sahip olabilecekler. Birçokları bu kararın İmam Hatip Liselerinden dini temelli eğitim alarak çıkmış öğrencilerin de din adamlığı dışında meslek dallarına geçebilmesi maksadıyla alındığını savunuyor, ki bu doğru olsa dahi amaçlanan durum, makûl olarak karşılanabilecek bir durumdur. Gerçek şudur ki, devlet meslek edinmeye yönelik okullarda okuyan öğrencilere standart eğitim veren diğer lise öğrencilerden çok daha fazla masraf yapmaktadır ve aslında teknik veya meslek liselerine kayıt yaptırmakla, öğrenci bu masraflar karşılığında ihtiyaç olan dallarda ara eleman görevinde bulunacağını taahhüt etmiş olmaktadır, ancak 14 yaşındaki bir çocuktan reşit olduğunda yapacağı mesleği belirleyecek bilinci beklemek ne derece doğrudur burası tartışılabilir bir konudur. Teknik ve Meslek liselerine ve İmam Hatip liselerine kayıt olan bir çok çocuk, ailesinin tasarrufuyla bu bölümlere kayıt olmakta fakat eğitim aldığı süre zarfında seçimleri ve bakış açıları değişebilmektedir. Kaldı ki, ilk öğretim seviyesinde verilen rehberlik hizmetleri dahi, çok değişken fikirli ve bilinçsiz yaşlar olan ergenlik yaşlarında olan çocuklara uygun olan mesleği bulmak ve onları kanalize etmek konusunda bir çok kez yetersiz kalmaktadır. Çok öğrenci de bu sebeple yanlış tercih kurbanı olmaktadır. Bu öğrencilerin istedikleri meslekleri yapma haklarını, katsayılarla önlerine set çekmek suretiyle ellerinden almak, çok da mantıklı bir durum olarak kabul edilmese gerek.

Peki, teknik ve meslek liselerini bir kenara koyduğumuzda düz, anadolu ve fen liseleri olmak üzere üçe ayrılan lise türlerinden birine devam eden öğrencilerin izleyebileceği tercihler ve sonuçları neler olacaktır? Genel olarak, görece kolay başarılabileceği düşünülen sözel ve eşit ağırlık bölümlerine tercihler artacaktır, söz gelimi sayısal alanda tercih yapmak isteyen bir öğrenci, okulunda daha yüksek orta öğretim başarı puanı alabilmek maksadıyla veya iki alanda birden bilgi sahibi olup ygs ve lys'de yüksek puan alma amacıyla okulunda sözel alana yazılacak fakat -günümüzde neredeyse okul eğitiminin önüne geçen- dersanesinde ise sayısal eğitime kaydolacaktır. Bu durum orta vadede okullarda fen sınıflarının azalmasına yol açabilecek ve milli eğitim kapsamında bu alanlarda açılacak kadro sayısı giderek azalabilecektir, bu durum ise fen edebiyat fakültesine bağlı eğitim veren fen alanı öğretmenliklerine olan ilgiyi azaltabilecek ve atanamayan öğretmenlere özel kurumlar olan dersane yolu gözükebilecektir ki bu da devlet kurumlarına oranla daha güvensiz bir çalışma ortamı demektir.

Sonuç olarak, öğrencilerin önünü açmak ve yanlış tercih sonucu sevmediği bir mesleği yapmak zorunda kalabilecek öğrencilere bir şans daha vermek olması gereken bir uygulamadır. Bu öğrencilere mezun olacakları döneme kadar geçen süreçte yapılan masraflar ise muhakkak sûrette ileride mutlu ve istekli olarak yapacakları işlerin getireceği katma değerler ile karşılanacaktır.

Mertcan Bilgili